23 Mart 2018 Cuma

 
                      🔻The Ugly Truth


Abby hayatındaki her şeyi programlayan, düzenli ve kadın erkek iliskilerinde hep hüsrana uğrayan biridir. Mike ise kadın erkek ilişkileri konusunda uzmandır ve hatta bu konu üzerine bir program yapmaktadır. Mike, Abby'nin yapımcısı olduğu programa dahil olur ve Abby bu durumdan hiç hoşlanmaz. Ondan kurtulmak ister. Bir gün Abby ona idealindeki erkekle tanıştığını söyler. Mike da ona ideal erkek gibi bir tipin olmadığını söyler. İkisi inatlaşırlar ve sonunda iddiaya girerler. Mike Abby' e tanıştığı adamın nasıl biri olduğunu gösterecektir ve eğer başarısız olursa işten ayrılacaktır. Abby kabul eder ve tanıştığı adama aşık olurken Mike da ona aşık olacaktır.




                   Yapım Yılı:  2009
                   Tür: Romantik/Komedi     
                   Oyuncular:
                   Katherine Heigl -Abby-
                   Gerard Buter -Mike-
                   Eric Winter - Colin-
                   Cheryl Hines -Georgia-
                   Nick Searcy -Stuart-
                   John Michael Higgins - Lary-





Bu bölümden sonra filmi izlemediyseniz devam etmeyiniz.




Öncelikle kadınların ve erkelerın ilişkiye bakış açılarını özetleyen güzel bir film olmuş. Başrol kız kendi kafasında belirlediği özelliklere uyan erkeği arıyordu ve buldu. Sonra onunla ilişkiye başladığında kendisi gibi değil de adamın istediği kadın gibi davranmıştı. Yani adam doğru adam olmuştu ama kadın doğru kadın değildi.



Aslında kafasında belirlediği kriterlere uyan adam derinliğe indiginde ona hiç uygun değildi. Kadınların statüye ve dış görünüşe daha çok önem verdiği anlatılıyordu bir nebze ama aslında yanlış sayilmazdi. Hepimizin etrafında erkek arkadaşıyla ya da kocasıyla övünen hatta hava atmaya çalışan arkadaşlarımız illa ki vardır. Kadınların arasında hep bir yarış durumu var zaten. Erkeklerde bunun farkındayımış demek ki. Ama yine de bütün suçu kadınlara yüklemek yanlış olur. Sonuçta ilişkide kadının ve erkeğin beklentiletilerinin farklı olduğu aşikar.


Kadın ve erkek ilişkisini ele alan komedi ögelerinin de içinde bulunduğu güzel bir film olmuş. Kız arkadaşlarınızla hafta sonu toplandığınızda izleyecebileceğiniz eğlenceli bir film. 
İyi seyirler :)










20 Mart 2018 Salı

   
                 🔻Şeytan Marka Giyer



Gazetecilikten mezun olan Andrea bir moda dergisinde Miranda'nin asistanı olarak işe girer. Modayla pek de bir alakası olmayan Andrea, acimasız patronu Miranda yüzünden çok zorlanmaktadır. İşte 1 yıl çalıştıktan sonra kendi istediği işi yapacaktır ancak 1 yıl dayanması gerekmektedir. Fakat bu süre içerisinde kendisinden ve sevdiklerinden oldukça uzaklaşarak moda dünyasının ortasında bulur kendini. İnsanların yükselmek için birbirini aşağı çektiği bir ortamda Andrea'nın ne kadar dayanabileceği merak konusudur.


                    Yapım yılı: 2006
                    Tür: Drama/Komedi
                    Oyuncular: 
                    Anne Hathaway -Andrea-
                    Meryl Streep -Miranda-
                    Emily Blunt -Emily-
                    Stanley Tucci -Nigel-
                    Adrian Grenier -Nate-
                    Simon Baker -Christian-




Bu bölümden sonra filmi izlemediyseniz lütfen devam etmeyiniz.




Moda dünyasını eleştirmeye yönelik yapılmış bir film aslında. Ama çok fazla bir eleştiri göremedim. Başrol kızın  gece gündüz çalıştığı ve iş dışında patronunun isteklerini yerine getirdigi bir durum söz konusu. Ancak sadece moda sektöründe değil başka birçok sektörde fazla çalışma sorunu bulunuyor bence.


Anne Hathhaway'ı çok severim. Acemi Prenses serisini izlemiş ve oldukça beğenmiştim. Çok sempatik ve tam bu rollerin kadını. Merly Streep'ı ilk defa izledim ama harika bir oyunculuk sergilemiş. Normalde gıcık olunmasi gereken bir karakter gibi dursada ben çok sevdim.
  

Oyunculardan en sevdiğim birinci asistan Emily oldu nedense. Onun Andrea'ya olan kıskanç tavırlarına bayıldım😁. Komedi ögeleri de güzel oturmuştu filme. Genelde başrol oyuncular filmde bir yarışma varsa birinci olur ya da bulundugu durumda en iyi konuma gelir. Bu filmde de öyle oldu. Andrea başarısıyla Emily'nin aylardır hazırlandığı Paris'e onun yerine gitti. Emily için çok üzüldüm niye bilmem.😁 


Başrol kızımız bu sefer mükemmel değildi. Patronu diğer asistan yerine onu Paris'e götürmek istediğini söylediğinde kabul etmesi etik olmadı. Yeni ayrıldığı erkek arkadaşını hemen unutup başka bir adamla birlikte olması da yine alışık olmadığımız durumlardan biriydi. Bu durum başta beni rahatsiz etse de aslında bizlere hep basrol olarak kusursuz insanların izletildigini farkettim. Yani hiç hata yapmayan her konuda yetenekli zeki cesur olan insaların hikayelerini izleriz hep. Yan rollerin zaafları ve günahları olur. Başrol hiç hata yapmaz. Bu filmde başrolun hata yapıyor olması ve sonrasında hatasından ders alması gayet hoştu bence.


Film için çok da fazla söze gerek yok aslında. Moda dünyasına ve calisma yaşamına eleştiri getiren bir film. Çok fazla çalışarak hayattan ve sevdiklerinden geri kalan insanların yaşamlarını izliyoruz filmde. Bayan arkadaşların daha çok sevebileceği tarzda bir film. Şimdiden iyi seyirler :) 



19 Mart 2018 Pazartesi

      🔻Zaman Yolcusunun Karısı




Henry zamanda kendi isteği dışında yolculuk yapan bir adamdır ve bir gün kütüphanede karısı ile karşılaşır. Claire onu tanımaktadır ancak Henry henüz zamanda yeterince yolculuk yapmadığından Claire'ı tanımaz. Buna rağmen yine ona aşık olur. Henry'nin zamanda istemsizce yaptığı yolculuklar bazen başını belaya soksa da onları yoran başka problemler olacaktır.

              Yapım Yılı: 2009
              Tür: Fantastik, Dram
              Oyuncular:
              Eric Bana -Henry-
              Rachel Mcadams  -Claire-





Bu bölümden sonra filmi izlemediyseniz devam etmeyiniz.



Zamanda yolculuk etme fikri herkesi heyecanlandırır ve böyle bir özelliğe sahip olmak isteyebiliriz. Ancak bu filmi izledikten sonra insan geçmişi ya da geleceği değil de şu anı düşünüyor. Yani geçmişe ya da geleceğe gitmektense şu anı yaşama fikrinin önemi anlatilmak isteniyor filmde.

Henry zamanda yolculuk ettiğinden bizlerde filmde bir ileri bir geri gittik. Zaman geçişleri basitçe ve birkaç olaya bağlı olmadığından kafa karışıklığı sebep olmadı değil. Ama öyle anlaşılmayacak derecede kafa karışıklıkları yoktu filmde.

Basrollerin zamanda yaşlanıp gençleşmeleri gayet güzel yapılmıştı. Hatta sonunda Henry'nin öleceği söylenmişti ama nasıl olacağını bir süre merak ettim izlerken. Zamanda yolculuk yaptığı sırada birden kendini ormanda bulan Henry'ı avcı, geyik yerine vurmuştu. Bu da oldukça ironikti bence. İzlerken ölümün çok beklenmedik bir anda çok saçma bir yerde belki bizi bulabileceği hissi uyandı. Senarist ne mesaj vermek istedi bilemem ama ben bu mesajı aldım.

Sonuç olarak izlenebilir bir film. Kendi içinde güzel mesajlar barındırıyor. Bakıldığında zamanda yolculuk bir lüks olarak görünürken aslında kişinin hayatını mahvedebiliyor. 40 yaşına gelmeden öleceğini öğrendiğinde hem kendisi hem ailesi için üzülmüştü Henry. Bulunduğu zamanın keyfini yaşayamamıştı. Izlerken Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şu dizeleri geldi aklıma:

Ne içindeyim zamanın 
  Ne de büsbütün dışında 
Yekpare geniş bir anın 
Parçalanmaz akışında 

İyi seyirler :)










9 Mart 2018 Cuma

       
          🔻Güldür Güldür Show -Bilal-

      Güldür Güldür Show yıllardır devam eden çok başarılı bir yapım. Başarısının etkilerinden biri de bizden yani halktan karakterlere  fazla yer veriyor olmalari. Oyunculuklar için zaten söylenecek bir söz yok. Hepsi ayrı ayrı çok yetenekli, zeki oyuncular. Ama biz bugün Onur Buldu'yu hepimizin bildiği ismiyle Bilal'ı konuşacağız.
        Hangi rolde olursa olsun izlemekten keyif aldığım her rolü kendisine yakıştıran bir adam bence. Genç oyuncular arasından  en yeteneklilerden biri. Lafı çok uzatmadan Güldür Güldür Show'da girdiği tiplemelere gelin bir göz atalım.






        Bu tiplemesiyle "Sana telefon alacam. Ellemeli." repliğini dilimize doladi. Onun bu tiplemesine hayran olmayan yoktur herhalde. Zengin görmemiş bir adamı çok güzel canlandırıyor. Etrafındaki insanlara sürekli birşeyler alan görmemiş bir o kadar da komik adam😁. Belki bir gün denk gelirse bize de telefon alır böyle ellemeli.😎





         Bilal ve Mehtap'in tutkulu aşkı. Maceradan maceraya atılan bu çifti herkes çok sevdi. Bu sebeple defalarca izledik onları. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin'e rakip olabilirler derim. Tutkuları onları geçebilir bile😁




  
         Brezilya dizilerinden kız almaya çalışan Bilal'ı de hepimiz çok sevdik bence. Her defasında Sivas'a gelin götürmeye nasiplendiği sevgilisinin karmaşık aile yapısından bir türlü kurtulamadi. "O soğuk gecedeeee" diye başlayan cümleler hep soybağının degismesiyle son buldu😁. Bir arada Hindistan'dan kiz almaya kalkti da oda sonucsuz kaldi. Umariz bir gün arayip bulduğu aşkını Sivas'a gelin götürebilir.





         Köçek Bilal desem. Herkes Şevket ile Bilal'in efsane köçek dansını izlemiştir. İlk izlediğimde bende çok şaşırmış ve çok gülmüştüm. Doğum günlerine ve davetlere çağrılan Bilal ve Şevket'in danslari begenilmez oyun gereği. Ama biz ekran başında oldukça begeniyoruz. Siz rahat olun. "Bir kız sevdim eller aldı kader beni gidikladı." diye başlayan şarkılarını da dilimize doladılar.🤓







        Yeter Canlı ile Sabah Sabah Cinayet. Bir gülüp bir ağladıklari zekice çözdükleri cinayetler. Rejinin Bilal'ı uyarır uyarmaz kişilerin hemen bulunup stüdyoya gelmeleri oldukça komikti. 







Bahadır. ÇOcuğumm. O'ları dolu dolu söyleyen Bilal Koçyiğit repliği. Başını belaya sokan oğlu Bahadır ile olan maceralarinda olaylara tepkileri oldukça komikti. Elindeki çantasini hiç birakmayan memur baba Bilal de aslında Bahadır'dan kurtulma çabasındaydı hep.😁






Ellerine kız eli değmeyen ikili Bilal ve İbrahim. Atıldıklari maceralarda başta kadınların kendilerine ilgi gösterdiklerini sanıp aslında bir çıkmaza girdiklerini anlayan ikili. Üzülmeyin çirkin değilsiniz biz sizi seviyoruz. Bu ikili de bir harikaydı😍.



Bunların dışında başka bir sürü tiplemesi var Onur Buldu'nun. Hepsi de birbirinden harika. Bilal karakteriyle çok sevdik onu. Umarım uzun  bir zaman daha izlemeye devam ederiz.






       

                          🔻Aashiqui 2






       Çok ünlü bir şarkıcı olan Rajul ile sıradan barlarda şarkı söyleyen Aarohi'nin yolları bir şekilde kesişir ve Rajul Aarohi'ye aşık olur. Onu çok ünlü bir şarkıcı yapmak ister. Aarohi kabul eder ve bu yolda ilerlerler. Ancak Rajul alkol problemi olan biridir ve bu durum onların ilişkisini oldukça zorlar.


           Tür: Dram/Romantik
           Yapım Yılı: 2013
           Oyuncular: 
           Shraddha Kapoor -Aarohi-
           Aditya Roy Kapur -Rajul-
           Shaad Randhawa -Vivek-



         Bu bölümden sonra eğer filmi izlemediyseniz devam etmeyiniz.


         
         Hakkında çok şey duyduğum ve merak ettiğim bir filmdi o yüzden izlemek istedim. Ortalama bir film diyebiliriz. Daha iyilerini izlemiştim. Kötü asla değil ama izlerken konudan kopabiliyorsunuz. Ama sonu güzel bitti. Güzel bağlamışlar. Filmde çalan şarkılar da oldukça güzeldi. 
           Tanisma sahnelerinde çocuk kıza arabayla çarptıktan sonra kızın meyveleri yere düştü. Çocukta şapka ve gözlük olduğu için kız çocuğu tanımadı ve yere dökülen meyveleri toplamasını istedi. Çocukta hayır demeden iki seksen yere uzanıp topladı. Yahu bu adam çok ünlü şarkıcı değil miydi? Niye hemen yerlere attı kendini anlayamadım. Normal hayatta mümkün mü. Çoğu ünlünün egosundan geçilmiyor. 
         Bir diğeri çocuk kıza seni ünlü bir şarkıcı yapacağım bir daha barda calismayacaksin diyor. Kız hiç sorgulamadan kabul edip işini birakiyor. Yani kızım adam belki seni kötü yola düşürecek bir dur. Tabi kız hintli. Bizim gibi Nuri Alço'lu filmler izleyerek büyümemiş napsın bilemedi😁.
          Takıldığım bir diğer konu kızın babasının calismamasiydi. Kız işi bırakıp ailesinin yanına geldiğinde annesi kizina işi bıraktığı için kızmıştı. Baban zaten çalışmıyor sen de niye işi bırakıyorsun diye. Yahu teyzeeee siz yıllardır neyle gecindiniz ne yediniz ne içtiniz. Babada gayet saglikliydi bir şeyi yoktu. Niye bütün yükü kıza yüklüyorsunuz. Aileseyeniz paylasacaksiniz tüm yükü olmaz böyle. Sinirlendim durduk yere😁.
          Gerisini de izleyip sizler değerlendirin arkadaşlar. Beklentiyi yüksek tutmadan izlerseniz daha çok begeneceginizi düşünüyorum. İyi seyirler.
          
         

          
           




8 Mart 2018 Perşembe

   
           🔻8 Mart Dünya Kadınlar Günü 

       Bugün 8 Mart Dünya kadınlar Günü. Gazetelerde köşe yazılarında, TV'lerde reklamlarda neredeyse her yerde kadınlar var bugün. Ama sadece bugün. Bugünden sonra yine şiddette maruz kalan kadınları, çocuk gelinleri, düşüncelerini dile getiremeyen kadınları etrafimizda görmeye ve haberlerde izlemeye devam edeceğiz. Peki neden?
        Toplumumuzda kadının iş hayatında erkeklerin gerisinde kaldığı konuşulmakta ve birçok kadın dernekleri kurulmakta. Haksız değiller elbette ama önce kadının aile hayatındaki yerine bakmak lazım. Çünkü toplumu oluşturan en küçük birim aile. Her insan ailesinde yetişir ve topluma katılmaya baslar. Ya kadınlar?
         Kadınlar da önce bir çocuktur. Bu çocukları nasıl yetiştiriyoruz ki kendilerini bir erkeğe muhtaç ve onların gerisinde görüyorlar. Öyle aileler var ki çocuklarına özgürce düşüncelerini ifade etmeleri gerektiği öğretip onlara birer birey gibi davraniyorlar. Ama öyle aileler var ki kız çocuklarını hep ikinci plana atıp erkek çocuklarını el üstü tutuyorlar. İşte toplumda erkek şiddetine maruz kalan kadınların çoğu da bu ailelerde yetişen kadınlarımız.
         Kisiliklerimizin oluştuğu yerdir aile. En büyük görevde annelere dusmekte.Peki nasıl bir anneye? Kız erkek demeden çocuğunu ayırmayan ikisine de aynı sevgiyi emeğı gösteren bir anne. Kız çocuğu için nasılsa yarin öbür gün evlenip gidecek oğlum benimle kalacak demeyen bir anne. Sus, konuşma, gülme, abine cevap verme, onu giyme diyen değil; Haksızlığa uğradığında susma, fikirlerini dile getirmekten korkma, kahkaha atmaktan çekinme, kıyafetlerine kimseyi karıştirma diyen bir anne. Ve çocuğunu çok çok seven bir anne. Annelerimiz kadın değil mi? Kadının kadına uyguladigi bu duygusal ve psikolojik şiddet bitmediği sürece kadın toplumda hep aynı yerde kalacak.
        Babalara da elbet bir çok görev düşüyor. Kadın düşüncelerine saygı göstermeyen, şiddet uygulayan, sevmeyen, onu bir mal gibi satan adamı ilk kez baba figuründe görünce babam nasılsa katlanmaliyim diyerek bakiyor. Evlenince kocamdir iş yerinde patronumdur diye diye ezilen oluveriyor. Oysa ona her zaman arkasında olduğunu gösteren, özgürlüğünü kısıtlamayan, sevgisini belli eden bir baba görse ailesinde evde kocasına , iş yerinde patronuna katlanmaz.
       Kadın önce savaşmayı öğrenir. Toplum baskısına, önyargilara karşı hep savasir. Ailesine karsi bile savasir yeri geldiginde. Ne zaman ki ailesinde mutlu kadınlar yetişir o zaman bu dünya değişir.
       

     
       
      
        


7 Mart 2018 Çarşamba


        🔻Code Source -Yaşam Şifresi 



       
       Yüzbaşı Colter Stevens bir hızlı trende uyanır ve buraya nasıl geldiği hakkında hiçbir fikri yoktur. Karşısında oturan kadını tanımıyordur fakat kadının davranışlarından onu tanıdığını anlar. Olayları anlamaya çalışırken tuvalete gider ve aynada başka bir adamın yüzünü görür. Kimliğine bakar ve Sean Fentress adlı bir öğretmenin adı yazmaktadır.
         Ne olduğunu anlamaya çalışırken trende bir bomba patlar ve kendisini bir kapsülün içerisinde bulur. Kendisine bir görev verilmiştir. 8 dakika içerisinde trendeki bombayı patlatan bombacıyı bulması gerekmektedir ve daha sonra gerçekleşecek bombalı saldırıyı önlemelidir. İçinde bulunduğu ileri teknolojili kapsül sayesinde defalarca hızlı trendeki 8 dakikayı yaşayarak her defasında daha da yaklaşır. Ancak çok fazla vakti yoktur.
     
                Tür: Bilimkurgu/ Gerilim
                Yapım Yılı: 2011
                Oyuncular:
                 Jake Gyllenhaal -Yüzbaşı Colter-
                 Michelle Monhagnan -Christina-
                 Vera Fermiga -Goodwin-


          Bu bölümden sonra eğer filmi izlemediyseniz devam etmeyiniz.


          Bilimkurgu tarzında oldukça güzel bir film. Defalarca ayni 8 dakika yaşanmıyor aslinda her defasında olaylar değişiyor. Bombayi kimin koyduğunu çok merak ettiğim için belki bi an önce akıp gitti film. Tahmin ettiğim kişi bombacı çıkmamıştı şaşırtması güzeldi o yüzden.
           Her defasında evet bombacıyı bulduk derken yanılmak daha da çok merak ettirdi. Başrolun aslında iki ay önce Afganistan da çatışmada ölen bir asker olduğunu öğrenince ne yani sonu kötü mü bitecek diye üzülmüştüm. Hatta ee sonunda ne olacak peki adam bombacıyı bulacak ve fişini çekecekler diye düşünmüştüm. Ama öyle olmadı tabiki de. Öyle olmayacagini anlayinca da ne olacak? ne olacak? diye diye sona geldim diyebilirim.
          Yüzbaşı öldüğünü öğrendiğinde babasinı arayıp yaptığı konuşma da güzeldi. Babasıyla kavgali ayrılmışlardi ve son kez arayıp aslında söylemek istediklerini söylediğini sahne oldukça duygusaldı.
         Zekice yerleştirilmiş şeyler de vardi. Adam öldüğünü kendi ismini Christina'ya googledan aratınca öğrenmişti. Bu sahne iyiydi.
         Filmin sonu hakkında bir şey söyleyecek olursam o kadar hızlı bir son oldu ki filmi geri sarıp tekrar izledim.😁Kötü bir son muydu hayır değildi. Benim kafamda biçtiğim sona göre oldukça iyiydi. Bir de sanki devam filmı gelirmiş gibi bitirmişlerdi ama devam filmi falan yok. Belki sonradan fikirlerini degistirmislerdir kim bilir.
        Filmi izlemeli misiniz? Bence evet. Hatta yaşamak için son 8 dakikanız kalsaydı ne yapardınız durup bunu da bir düşünmelisiniz.


       
 




                     🔻Pleasantville


       David ve Jennifer birbiriyle anlaşamayan iki kardeştir. Bir gün tv kumandası için kavga ederlerken kendilerini pleasantville adlı dizinin içinde bulurlar.
       Eski dönemlerde geçen dizi David'in sürekli takip ettiği bir dizidir ama Jenifer'in bu dizi hakkında bir bilgisi yoktur. Bulundukları diziye uyum sağlamaya çalışırken Jennifer kuralı bozar ve herşey değişmeye başlar. Siyah beyaz olan dizi kuralların yıkılması sonucu hala aynı kalabilecek midir?


          Tür: Dram/ Fantastik
          Yapım yılı: 1998
          Oyuncular:
          Tobey Maguire -David-
          Reese Witherspoon -Jennifer-
          Paul Walker - Skip-
          Williams Macy -George-
          Joan Allen -Betty-
          Jeff Daniels -Bill-
       
       

   


       Bu bölümden sonra eğer filmi izlemediyseniz devam etmeyiniz.

 
       Seyrettiğim en güzel ve anlamlı filmlerden biriydi. Herkesin izlemesi gereken filmler arasında olduğunu düşünüyorum. Siyah beyaz bir film izleyeceğimi düşünürken yavaş yavaş renklenmesi oldukça güzeldi.
       Pleasantville kendi kuralları olan bir kasaba. İnsanlar her gün aynı şeyleri hiç sorgulamadan yapiyorlar. Belli bir düzen içinde devam eden aslında mukemmeliyetci olduğu düşünülen fakat insanlarin belli kalıplara sıkıştığı bir yer.
        Kitapların içi boş ve hiçbir bilgi yok. Sanata bakış açısı oldukça sınırlı. Her tür müziğin çalınmasına izin verilmiyor. Tarihsel olaylara göndermeler oldukça fazla. Toplumsal tabulara oldukça güzel değiniyorlar.
         Hangi dönemde olursa olsun insanların ötekileştirdiği ve dışladığı insan grupları hep var. Kendi istediklerini yapan kurallar dışına çıkan insanlar yavaş yavaş renklenmeye başlamıştı filmde. Onlara bakış açısı ve ötekileştirilmeleri aslında her toplumda var olan bir şey. Bence sadece Amerikan toplumunda olan gelişmeler değil de tüm toplumlarin kendilerinden bir parça bulabilecekleri değişimler konu edinmiş.
         Evin babasının her gün eve gelip "Honey I'm home." demesi ve bir gün yine gelip karısını evde bulamamasi aslında kadına bakış açısının göstergesi bize. Kadın evde oturur eşine yemek hazırlar mantığı bizim toplumumuzda da var. Ona olan eleştiri oldukça iyiydi bence.
        İnsanlar her zaman yapmadıkları şeyleri yaptikca kabuklarını kırdıkça renkleniyorlardi. Aslında filmde çok mesaj vardı ama bence en temel mesaj "hayatımızı renklendirmedigimiz sürece siyah beyaz bir hayat yaşayacağız" idi.
        Her insan doğar büyür ve ölür ama her insan yaşamaz. İşte filmin anlatmak istediği bir diğer sey de buydu ya da ben öyle anladım. Her gün cheeseburger yapan Bill'in resme yeteneği olduğunu keşfettiği yerler de anlatilmak istenen şeydi bu.
       Filmde en güzeli de verilmek istenen mesajların didaktik bir şekilde değil de hikayeye ve karekterler üzerine dağıtılarak verilmesiydi. Filmi mükemmelleştiren şey bence tam olarak buydu.
        Ayrıca siyah beyaz sahnelerde renklenen insanların yerleştirilmesi harika olmuş. Siyah beyaz başlayan bir filmin adım adım renklenmeye başlaması da oldukça iyiydi.
        Oyunculara değinmeden geçmek olmaz çünkü film adeta yildizlar geçidi gibi. Tobey Maguire'yi bilmeyeniniz yoktur. İsim hafizasi benim gibi kötü olanlar için Peter Parker nam-ı diğer Spiderman arkadaşlar. Hala bir ışık yanmadıysa google görsellerden aratabilirsiniz. Bazı oyucular vardir oynadığını hissetmetsiniz hep "o" olur. Bence Tobey tam olarak öyle bir oyuncu. Reese Witherspoon'un da bir filmini mutlaka izlemişsinizdir diye düşünüyorum zira bir ton filmi var kendisinin. Ve ve ve tabiki Paul Walker. Hızlı ve Öfkeli serisinde izlemiş ve çok sevmiştim kendisini. Öldüğünde de bir o kadar üzülmüştüm. Harika bir oyuncuydu çünkü. Diğer oyuncularda bir harikaydı tabi. Anne rolündeki Joan Allen ve "Honey I'm home" repliğini kafamıza kazıyan babamız William Macy de harikalardı.
      Sonuç olarak film konusuyla oyuncularıyla görsel efektleriyle tam bir başyapıt. İzleyin ve arkadaşlarınıza izlemesi için tavsiye edin.Zaman kaybının aksine izlemediginiz sürece kaybettiğiniz bir film diyebilirim.

       


     

5 Mart 2018 Pazartesi

     
       🔻Pers Prensi: Zamanın Kumları



      2010 yapımı tarihi, fantastik,macera türünde bir film.
      Küçük yaşta akıllı ve cesaretli olan Destan, Pers İmpratoru tarafından farkedilir ve saraya prens olarak alınır. İmparator onu kendi çocuklarından ayrı tutmadan bir prens olarak yetiştirir.
       Bir gün Pers İmparatorluğu Alamut şehrini gizli silah kaçakçılığı yapmaktan kuşatır. Destan savaş ganimeti olarak aldığı hançerin zamanda degisiklik yapabilen esrarengiz bir hançer olduğunu farkeder. O hançerin eline geçmesiyle herşey değişir ve bir haksızlığa uğrar. Babası olan Kral'ı öldürmekle suçlanır ve kardeşlerinin gözünde başına ödül konmuş bir katildir. Alamut prensesi ile birlikte hem suçsuzluğunu kanıtlamaya hemde esrarengiz hançeri korumaya uğraşırlar.

                  $$$$$$$$$$$
       
         Filme olumsuz bir eleştiri yaparsam haksızlık etmiş olurum. Konusu, kurgusu ve fantastik ögeleri etkileyiciydi. Bir sonraki sahnede ne olacak diye merakla bekledim. 
         Ayrıca Prince of Persia video oyunundan yola çıkılarak çekilmiş. Oyuncu kadrosu ve görsel efektleriyle de izlenmesi gereken bir film bana göre. Araya eklenen komedi ögeleri de gayet güzel oturmuş. Macera ve fantastik türünde film izlemeyi seviyorsanız izlemeniz gereken filmlerin başında geliyor. İyi seyirler.

       


27 Şubat 2018 Salı

     
                      🔻The Bank Job


     1971 yılında Londra'da meydana gelen gerçek bir banka soygunundan esinlenerek sinemaya aktarılan bir film.
     Hırsızlar Londra'daki Baker Street'te bulunan bir bankanın kasasına tünel kazarak girdiler ve  milyonlarca nakit değerindeki para ve mücevheri yağmaladılar. Bu olay basında birkaç gün yer aldıktan sonra üstü kapatılıyor çalınanlar ve hırsızlar asla bulunamıyor.
     Başta kraliyet ailesinin toplumdaki saygınlığını korumak için gerceklestirilen bu olaya üst düzey devlet görevlileri de dahil oluyor. Hırsızların masum kaldığı bu banka soygununda cinayet, yolsuzluk ve ahlaksızlık skandalları patlak veriyor.
  
                         ###############

      2008 yapımı olan filmde başrolde Jason Statham'ı görüyoruz. Onun içinde olduğu aksiyon, suç, gerilim tarzı filmler kendini izletmeyi başarıyor. Gerçekten de etkileyici ses tonu ve üstün oyunculuğuyla bu filmde harika oyanmış. Çok fazla vurdulu kırdılı sahne yok içerisinde filmin baştan söyleyeyim.
      Konusu itibariyle gerçek hayatta yaşanılan bir olaydan bahsedildiği için bende oldukça merak uyandırdı. Gerçekçiliği yüksek olan filmleri seviyorsanız bu filmi de seveceksiniz. İzlerken sıkılmadığım sonunu merak ettiğim bir film oldu.
      Bir de bu Jason Statham'ı ben Türklere benzetiyorum ne hikmetse. Adam ingilizce konuşuyor sanki dublaj yapıyorlarmış gibi geliyor bana😂. Sanırım saçlarının durumundan dolayı olsa gerek. Hafif kellik yaşayan Türk erkeklerinin saç şekli gibi. Neyse 40 yıllık Hollywood aktörünü de Türk yaptım ya helal bana doğrusu.
       Uzun lafın kısası arkadaşlar bu tarz filmleri seviyorsanız izleyin derim. Hele Jason hayranıysanız kaçırmayın.
      








      


24 Şubat 2018 Cumartesi


                    🔻Secret Garden

      2010 yılında Güney kore'de SBS kanalında yayınlanan bir TV dizisidir. Başrollerinde Hyun Bin ve Ha Ji Won yer almaktadır.
      Konusu: Kim Joo Won (Hyun Bin) zengin, aşka inanmayan ve büyük bir alışveriş merkezinin CEO'sudur. Gil Ra Im (Ha Ji Won) ise ünlü oyuncuların aksiyon sahnelerinde kullandıkları basarılı bir dublördür. 
       Kim Joo Won'un kuzeni aynı zamanda bir Hallyu Star olan Oska'nın (Yoon Sang Hyeon) skandalları meşhurdur. Eski kız arkadaşıyla olan sorununu çözmek için Kim Joo Won'dan yardım ister. O da Oska'nın kız arkadaşını Gil Ra Im zanneder ve bu yanlışlık sayesinde tanışırlar. Kim Joo Won, Gil Ra Im'in güçlü karakterinden etkilenir ve ona aşık olur. Sürekli etrafında dolaşmaya ve karşısına çıkmaya başlar. Bir gün yanlışlıkla girdikleri bahçede bir içecek içerler ve bedenleri yer değiştirir. Bu durum zaman zaman tekrarlanır ve ikili  hem eğlenceli hem de zor zamanlar yaşarlar.
        Konusu itibariyle diğer kore dizilerinden oldukça farklı. Temelde zengin adam fakir kız konseptine dayansa da başrollerin beden değiştirdiği bir dizi daha önce izlememistim. Fantastik, romantik, komedi, dram gibi bir çok türü de içinde barındıran efsaneleşmiş bir dizidir.                         Hyun Bin'i daha sonra Hyde Jekyıl and Me de izlemiş de olsam hala Secret Garden dizisinde ki Kim Joo Won karakteriyle hatırlıyorum. Dizide giydiği pahalı ama bir o kadar rüküş esofmanları dizi yayınlandıktan sonra herkes alıp giymeye başlamış. İzlediğim birkaç dizide de Kim Joo Won karakterine yapılan birçok göndermeler vardı.
         

        Dizide birçok replik insanların diline dolanmış,  birçok sahne efsaneler arasında yerini almıştı. Hyun Bin çıtayı Allahu Ekber dağlarına çıkarmayı başarmış ve uzun bir süre hafızalardan silinmeyen bir karaktere imza atmıştı.Bu diziyi izleyip ona hayran olmayan yoktur heralde. Sadece üç dizi bir filmini izlemiş olmama rağmen Güney Kore'nin en iyi oyuncularindan biri olduğunu düşüyorum. 




22 Şubat 2018 Perşembe


                   🔻Kill Me Heal Me


    Benim en iyi kore dizileri listemde olan muhteşem bir dizi. Başrol oyuncularıyla, konusuyla ve kendine has tarzıyla çok beğendiğim unutulmazlarım arasina çoktan girdi.
    Çoklu kişilik bozukluğu olan bir adam ile psikolog olan bir kızın aralarindaki aşk ve geçmişten gelen bağlarını konu alıyor dizi. Zaman zaman yaptığı ters köşeleriyle şimdi ne olacak diye diğer bölümü heyecanla açıp izlemiştim.
     Ji Sung 7 farklı karakteri o kadar başarılı canlandırıyor ki hayran kalıyorsunuz. En çok Yo Na kişiliğini sevmiş ve çok gülmüştüm. 17 yaşında lise öğrencisi bir kızı o kadar güzel canlandirmisti ki hayran kalmamak elde değildi.
      Komedi unsurları da çok güzel yerleşmişti diziye. Yo Na'nin Oh Ri On'a olan takıntılı aşkı ve pembe ceketi yine unutulmazlar arasındaydı.
       Karakterlerin birbiriyle olan uyumu da müthişti. Dizi akıp gidiyor adeta. Çabuk bitti diye üzülmüş keşke 3 5 bölüm daha olsa demiştim. Bu diziyi izleyip de beğenmeyen birisi olabileceğini düşünmüyorum. İzlemeyenler için daha fazla geç kalmayın derim.
        


🔻Eleştir Beni-Ufak Tefek Cinayetler 16.bölüm- Dedektif Pelin



     Merhaba arkadaşlar. Eleştir beni köşemizde dikkatle izlemiş olduğum ufak tefek cinayetler dizisi var. 
     Dizimizin neden bu köşeye düştüğünü izlemeyenler için kısa bir özet geçelim. Pelin Serhan'ın otelde kaldığından şüphelenir ve bunun doğruluğunu kanıtlamak ister. Önce resepsiyonisti birkaç vaatle kandırmaya çalışır ama başarılı olmayinca başka bir plan arayışına girer.
      Evde Taylan'la otururlarken Taylan ona bir akıl verir. Der ki oteldeki oda anahtarlarını alarak bütün odaları dolaşıp bul Pelin. Duyduğunuz anda sizlere de saçma gelen bu fikir Pelin'e muhteşem bir fikirmiş gibi gelir ve Pelin otele gider, anahtarları alir.
       Yahu koskoca otelde odalar tek tek gezilerek Serhan'ı nasıl bulacaksın Pelin dememize fırsat vermeden Pelin'in girdiği 3. oda Serhan'ın odası oluverir. Biz şok!
       Ve ne hikmetse Pelin'in girdiği bütün odalar boştu. Otelde güvenlik kamerası da olduğu muamma. Elini kolunu sallayarak girip çıktı. Biraz gerçekçilik payı eksikti.
        Gerçi Taylan'ın verdiği fikir bu kadar olur. Bu arada Taylan demişken benim dizide en çok güldüğüm karekter o. Yani olaylara şizofrenik bakış açılarıyla yaklaşması ve tepkileri gerçekten komik.

       


21 Şubat 2018 Çarşamba

 
🔻Eleştir Beni -Ufak Tefek Cinayetler 15.bölüm- Bir Tuhaf Yangın Meselesi 



    
       Herkese merhaba. Öncelikle söylemek istiyorum ki ufak tefek cinayetler dizisi benim tv'de nefes almadan izlediğim, tv'nin sesisini son ses açıp ekrana kilitlendiğim bir dizi. Sadece benim üzerimde böyle bir etki yapmadığı aşikar çünkü reytingleri bir hayli iyi.
         Ancaaakk bu hafta neydi yahu. Saatlerce bir okulun yanmasını izledik resmen. O kadar çok hata vardı ki dizide anlat anlat bitmez. O zaman başlayalım.
         Okul yandı evet ama izlerken ekran başında da bizim beyinler yandı. Okulun tiyatro salonunda yangın çıktı ve sevgili öğretmenimiz çocukları olduğu gibi kulise tıktı. Uzun bir zaman orada kaldılar ve dumandan etkilenen hiçbir öğrenci olmadı. Bunu şundan dolayı söylüyorum. Yangının merkez yeri tiyatro salonu olmasina rağmen Nilay ve Berk daha çok etkilendi dumanlardan.
         Oya ve Serhan'ın birlik olup okula girerek çocukları kurtarması tamam da itfaiyeciler oradayken kahramanlığa lüzum var mıydı bilemedim. Sanki Oya ve Serhan itfayecilere yangın çatıda deyip onları oyalarken hızla bodrumdan girerek çocukları kurtarmaya çalışıyorlarmış gibi bir hava vardı.
          Yangın başladığı anda çalması gereken yangın alarmı neden çalmadı? Nilay derste koklayarak hocam yangın var galiba diyerek anlayacaksa yangın çıktığını o koleje o kadar para vermek niye?😄
          Okuldan çocukların ara ara beşer altışar çıktığını gördük. Bu çocukların öğretmenleri neredeydi? Yangın öğrenciler dersteyken çıktığına göre öğretmenleri onları bırakıp hızla kaçtılar heralde. 🔥🙋
         Anlayamadığım bir diger durumda yangın anında hangi müdür yardımcısı velileri tek tek arayıp, okulun bahçesine toplayıp neden olayı daha da büyütmeye çalıştığı oldu. Bizim okulda başına bişey gelmediği sürece veli aranmazdı. Bunlar kolejli diye mi hemen haber verdin sevgili müdür yardımcısı. Vallahi bu konuda cahil kaldım aydınlatın beni.
       Diğer bir durumda okul yolu velilerin araçlarından kapanmışken veliler arabaların üzerinden atlaya zıplaya okula girmişken ambulans nereden girdi o okulun bahçesine? Başka bir yoldan desek o da pek mümkün görünmüyor gibi. AA bak Oya okulun başka bir girişini biliyor ve ambulans şoförünü uyarmış olabilir.😄 Başka bir açıklama aklına gelen var mı? Yok sanırım.
        Son olarak da neden sadece herkesin burun çevresi dumandan is olmuştu. Yangından bir sürü çocuğu kurtaran bir iki tanesini kucağında taşıyan Oya ile Serhan'ın az üstü başı kirlenseydi yahu. Valla bu bölümü izlerken tepindim resmen. Senarist yıllık izine çıkmış senaryoyu Mila ile Berk elele verip yazmış gibiydi.
        Diyeceğim o ki yandık senarist yandık yandırma bizi okulu yakıyorum diye kandırma bizi😄 çünkü yemedik.
         Hoşçakalın🤗
          
       
              🔻Eleştir Beni Köşesi 😉
   
    Merhaba arkadaşlar. Yeni bir köşe açmış bulunmaktayım. Adından da anladığınız üzere eleştir beni köşesi.
     Bazen dizi veya filmleri izlerken öyle beyin yakan sahneler koyuyorlar ki tahammül etmek imkansız oluyor.
      Diziler için biraz daha anlayışlı davranabilirim. Haftada 2 saati aşkın süre dizı çekiliyor ülkemizde. Haliyle senaristin oyuncunun yönetmenin hata yapması normal. Geçen Istanbullu Gelin'in son bölümünü izleyememiştim ve star tv nin kendi sitesinden izleyeyim dedim. Bölümü açtım ve videoda sağ altta süre olarak 2.40 görüldü. Bende yanlışlıkla fragmanı actim zannettim. Arkadaşlar meğerse o bölümün suresiymiş😲. Yahu 2 saat 40 dakika dizi mi olur. Vallahi bir haftada nasıl yetistiriyorlar helal olsun.
      Filmler için bu kadar anlayışlı olamayacağım. Sonuçta senorya dizilerdeki gibi yarım değil. Demek istediğim dizlerde bir sahne çekilirken diğer sahnenin senaryosu daha mutfakta pişmekte. Hal böyle olunca kafa karisilikları olması doğal. Ama filmlerde senaryoların gözden gecirilebileceği bir zaman olduğunu düşünüyorum.
       Uzun lafın kısası sevgili okurlar bu köşede bangır bangır eleştir beni diye bağıran konulara değineceğiz. İzlerken yok artık bu kadar da ne yahu dediğimiz ya da ne yaptın sayın senarist yaktın beynimızi be tarzında çıkışlarımızın olduğu bir köşe olacak. Şimdiden hepimize hayırlı olsun.🤗

    


  🔻Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları
                         -John Perkins-


     John Perkins'in kendi hayatından kaleme aldığı bu kitabı elimden bırakmadan merakla okudum. İçerdiği bilgiler bir o kadar şaşırtıcı olsa da evet aslında durum tam da bu olmalı dedim.
     Gelişmiş ülkelerin ekonomik tetikçiler  ve şirketokrasi sayesinde bizleri nasıl sömürdüğü gözler önüne seriliyor. Okudukça biz insanoğlu kendimize bunu neden yapıyoruz diye düşünmeden edemedim. Aslında fabrikalarda, şirketlerde bu kadar çok çalışmadan da sahip olduğumuz şeylere erişebilecek durumda olduğumuzu öğrendiğimde bir hayli üzüldüm açıkçası. Söylemek istediğim günde iki saat çalışıp geri kalan zamanlarda boş boş vakit geçirmek değil. Kendimize ve ailemize daha çok zaman ayirabileceğimiz, gün içinde birkaç hobimizi gerçeklestirebilecegimiz yani daha mutlu olabileceğimiz şeyler de yapabilmemizin mümkün olabileceği.
      Daha güzel daha huzurlu gerçekten savaşların olmadığı bir dünya mümkünmüş arkadaşlar. İçinde bulunduğumuz düzen tamamen biz insanların uydurmuş olduğu bir düzen ve değiştirmek mümkün. İnsanların açlıktan ölmediği, bizlerin köle gibi çalışmadığı gerçekten insanca yasayabileceğimiz bir dünya biz istersek hemen olabilecek bir dünyaymış. Evet hepimiz zaten bunları biliyorduk belki ama gelişmemiş ülkeleri tamamen yasal ama etik olmayarak kendilerine bağımlı hale getirmiş bir ülkenin insanı olan John Perkins'in kendi ağzından yaptığı itirafları okuyunca gerçeklerle bir kez daha yüzleşiyoruz.
      Bu kitabı mutlaka okumalısınız arkadaşlar. Asla pişman olmayacak hatta bilinçleneceksiniz. Bu kitabın 3 devam kitabı daha var ve toplamda 4 kitap. Ekonometri, iktisat, Siyasi Bilimler gibi bölümler okuyorsanız zaten kesin okuyun. Ama üniversite okuyan ya da okumayan herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Hoşcakalın.


               🔻Gentilmen Dignty

              
 
     Kore dizilerinin klasiklerinden biridir. Kore hayranı olup da izlemeyen yoktur diye düşünüyorum. Hatta bu diziyi izledikten sonra kore dizilerinde çıtayı epey yükseltmiş oluyorsunuz.
      Romantik komedi türünde oldukça sıcak sizi hemen içine alan bir dizi. Hatta oldukça komik sahnelere sahip bir dizi desek yanlış olmaz. Ben komedinin biraz kültürle özdeş olduğunu düşünenlerdenim. O ülke toplumunun gündemindeki bir konu dizi içerisine konulup komedi haline getiriliyor olabilir. Sizde eğer toplumun kültürüne hakim değilseniz gülmeniz pek de mümkün olmuyor.
       Ancak bu dizide gerçekten gülüyorsunuz emin olun. Hele başrol erkek dörtlüsünün bölüm başlarındaki kısa komedi kesitleri gerçekten kahkaya boğuyor. İzleyince asla pişman olmayacağınız hatta tekrar izlemek isteyeceğiniz bir dizi.
       Olay örgüsü bu dört çiftimizin arasında geçiyor. Eğlenceli sıkılmadan izleyebileceğiniz bir dizi. Ben başlayın derim. Hatta ülkemizde Kiraz Mevsimi olarak uyarlandı. Bire bir aynı olmamakla birlikte fazla bir esinlenme söz konusuydu. Seveceginizden eminim. İyi seyirler.
     

   
                   🔻Seven Sisters 

                  

    Biraz da bilimkurgu tarzında film izlemek istiyorum diyorsanız işte size harika bir bilimkurgu film önerisi.
     Önce biraz konusundan bahsetmek istiyorum. Dünya nüfusu giderek artmaktadir ve bu önlenemez bir hal almistir. Dünya'daki kaynaklar insanlara yetersiz gelmeye başlayınca çözümü her aileye tek çocuk sisteminde bulmuşlardır.
      Fakat insanların biyolojik durumu bozulduğundan çoklu doğumlar görülmektedir. Filmde 7 tane birbirinin aynı yediz kız kardeşin hikayesi anlatılıyor. Anneleri doğumda ölünce büyükbabalari tarafından gizli saklı büyütülmeye başlarlar. Hepsi Karen Settman kimliğinin altında tek bir kişi gibi yaşarlar. Hepsine haftanın günleri isim olarak verilmiştir ve hepsi kendi gününde Karen Settman olarak dışarı çıkar.
      Bir gün kardeslerden birinin eve gelmemesi sonucu olaylar gelişir ve hersey içinden çıkılmaz bir hal alır.
       Evet filmin özeti kısaca böyle arkadaşlar. Bilimkurgu seviyorsanız merak uyandirdiğına eminim. Fazlaca tavsiye edebileceğim bir film. Özellikle Noomi Rapace'in 7 farkli karakteri muhteşem bir sekilde canlandirmasina hayran kaldim diyebilirim. Sanki gercekten 7 farkli kadin karakter izledim. Daha sonra tekrar izleyeceğim filmler arasına koydum bile. İyi seyirler.




20 Şubat 2018 Salı


             🔻Dirty Dancing
               

    Bu filmi hala izlemediniz mi? Size inanamıyorum. Klasikleşmiş aşk filmlerinden biridir aslında bilenler bilir. Hem romantik hem de dans konulu olan şahane bir film.
     Öncelikle filmi izledikten sonra dansa baya bir doyuyorsunuz çünkü başrol oyuncusu Patrik Swayze aynı zamanda da bir dansçı. Çekildiği dönem göz önüne alınırsa bence hala günümüz dans konulu filmleriyle yarışır hatta bir çoğunu geride bırakır.
      Final sahnesinde yaptıkları dansı film bittikten sonra tekrar tekrar açıp izledim oldukça hoştu çünkü. Ayrıca final sahnesinde çalan şarkıda klasiklemiş bir şarkı olan "The time of my love."
      Bir de günümüz modasında gerçekten bir geçmişe dönüş söz konusu. Başrol kızın giymiş olduğu bir çok kıyafet şu an birçoğumuzun dolabında😁. Bunu şundan dolayı söylüyorum. Eski filmleri izlerken bazen dönemin modası beni çok rahatsız eder ve filme odaklanamam. ( Ya da film sarmaz bu bahanesi😁) Sizde de böyle bir sorun varsa dönem kıyafetleri hiç rahatsiz etmiyor.
      Uzun lafın kısası izleyin arkadaşlar. Yani romantik tarzda filmleri seviyorum diyorsanız oturun izleyin.


   

             🔻Büyülü Çift - Kate&Leopold



    Eski bir film olmasına rağmen izledikten sonra neden daha önce izlemedim dediğim bir film oldu. 
    Zamanda yolculuk yapılan filmler her zaman ilgimi çekmiştir. Bu filmde de 19.yüzyıldan günümüze gelmiş bir adamla 21.yüzyılda yaşayan bir kadının birbiriyle olan aşkı anlatılıyor. Başrollerde Meg Ryan ve Hugh Jackman olması da ayri bir tat tabi.İzledikçe böyle adamlar nerede yahu? sorusunu sorup 19.yüzyılda kaldığını Leopold'un giyim tarzından hemen anladım. 
     Aslında sadece erkeklere yüklenmek olmaz. Günümüzde insan ilişkileri fazla basite alınıyor. Kadının erkeğe, erkeğinde kadına verdiği değer ne yazık ki günden güne içler acısı bir hal almakta.
     Bir de kadına şiddetin oldukça fazlalaştığı şu günlerde kadına değer verilen onu önemli hissettiren bir film olması çok hoşuma gitti. Aslında romantık tarzda bir film ama ben öğretici ve bazı degerlerimizi hatırlatıcı bir film olarak da buldum. Amerikanvari filmlerde kadın erkek ilişkilerinin çoğunun basite alındığını düşünenlerdenim. Kadınla adam ne ara birbirinden hoşlandı anlayamadan hoop birlikte oluveriyorlar. Tamam bizim Yesilçam filmerindeki gibi verem olan kızlar kör kalan erkeklerde beklemiyorum ama biraz duygu eksikliği olduğu aşikar bence. Yabancı yapımların çoğunda bunu eksik bulurum.                                                            Yani demem o ki arkadaslar izledim ve hoşuma gitti açıkçası. Çok mu harika?🙌 Mutlaka izlemeli miyim?🙌derseniz evet diyemem ama zaman kaybı da asla olmayacaktır. Romantik tarza bir izlemek istiyorum ama kendimi parça kesek etmeden rahat rahat izlemeliyim diyorsanız buyrun izleyin efendim.